Doğu ile Batı Arasında Kültürel Bir Koridor Olarak Binbir Gece Masalları

Mehmet Kalpaklı 
Bilkent Üniversitesi ve UNESCO TMK

Doğu’nun edebiyat şahaserlerinin birbirlerine benzeyen kaderleri var... Arap kabileleri arasında ta 7. yüzyılda anlatılan Leyla ve Mecnun öyküsünün ve öyküdeki lirik şiirlerin Valibî adlı bir şair tarafından Mecnun ve Leyla Divanı adıyla derlenmesinden asırlar sonra 11. yüzyılda, zamanının en büyük şairlerinden sayılan Genceli Nizamî bu hikayeyi Leyla ile Mecnun adı altında derlemiş ve Tanpınar’ın deyişiyle “bir aşk ve vahdet özleyişinin masalı” yapmıştır. Nizamî’nin metni pek çok İran ve Türk şairi tarafından tekrar tekrar yeniden üretilmiştir. Fuzulî’nin edebi bir abide olan  Leyla ve Mecnun mesnevisi de bunlardan biridir.

19. yüzyılda, Wilhelm ve Jacob Grimm kardeşler Alman köylülerinden masallar derlemişti. Bunlar Batı kültürünün tüm dünyaya yayılan ve en çok okunan/anlatılan masalları oldu. 1001 Gece Masalları ise bilinmeyen bir zamanda ve  bilinmeyen bir yazar tarafından derlendi ve sözlü kültür içinde bin yıllarca anlatıldı; yüzyıldan yüzyıla taşındı. İlk olarak Antonie Galland isimli bir Doğubilimci tarafından derlenip toplanan masallar Fransızca’ya çevrilerek 12 cilt olarak 1704-1717 yılları arasında yayımlandı: Mille et Une Nuits.

1706’daki İngilizce ilk yayımı ise bilinmeyen bir çevirmen tarafından The Arabian Nights Entertainments başlığıyla yapıldı.  Masallar o kadar popüler oldu ki, 1800 yılına kadar İngiltere’de 40’tan fazla edisyonu yayımlanmıştı. Daha sonra, 1839-1841 arasında Edward W. Lane 3 cilt içinde açıklamalı bir tercümesini yayımladı. 1882-1884 arasında John Payne tam (“complete”) bir çeviriyi 9 ciltte yayımladı. Richard Burton ise 1885-86’da 10 cildi metin, 5 cildi notlardan oluşan 15 ciltlik yayımını yaptı.

1001 Gece Masalları çok katmanlı okunabilirler. Aslında, Doğu kültürüne ait edebi metinlerin  geleneği böyledir... Belki de bu yüzden, Doğu’nun bu şahaseri Batı’da başka hiçbir Doğu metnine nasip olmayan ilgiyi gördü. Hâlâ da görmeye devam ediyor. Binbir Gece Masalları edebiyatan sinemaya, müzikten görsel sanatlara Batı’nın Doğu algısı olarak ve Doğu’nun ihtişamının ve fantastik yanının bir yansıması olarak, kimi kez zamandan ve mekandan soyutlanmış bir halde seyahat edip durdu.

Binbir Gece Masalları’nın seyahati az da olsa, bazı kez Batı’dan Doğu’ya doğru oldu.
Türkçe’de 15. yüzyıl sonundan itibaren çeşitli adlar altında ve çeşitli biçimlerde çevirilerine rastladığımız Binbir Gece Masalları, Batılılaşma döneminden itibaren, eski Türkçe çevirileri unutularak Batı dillerinden tercüme edilmişti Türkçe’ye... Yani, bu topraklardan Batı’ya oradan tekrar bu topraklara seyahat etti metinler. Evet, masallar da seyahat ediyorlar. Sözlü gelenek içinde seyahat ediyorlar, yazıya geçirilmiş halde seyahat ediyorlar, tercüme edilerek seyahat ediyorlar ve seyahat ettikleri ülkelere ve iklimlere uyum sağlıyorlar...

Doğu ve Batı’nın insanlıkla ilgili ortak algısı olan konular: aldatma, yalan, ahlak, erdem, yardımseverlik, dostluk, kin, nefret, sevgi ve daha yüzlercesi, kültürler ve coğrafyalar arasında iki yönlü kültürel etkileşimle dolaşıp durdu. Ve böylece, Alaaddin’in lambası ve “açıl susam açıl” deyişi gibi bu masallardan doğan pek çok unsur hem Doğu’nun hem Batı’nın ortak kültürel imgesi haline geldi.

Türkiye, tarihsel süreç içinde varolmuş çok çeşitli kültürlerin (ve Binbirgece Masalları gibi kültürel ve edebî ürünlerin) merkezi ya da geçiş yolu olmuştur. UNESCO’nun  kültürlerarası diyaloğun güçlendirilmesi amacıyla desteklediği kültürel koridorlar kapsamında insanlığın somut mirasının olduğu kadar somut olmayan kültürel mirasının da korunması hedeflenmektedir. Binbir Gece Masalları, somut olmayan kültürel mirasın, hem de dünyanın çok büyük bir alanına yayılmış şaheseridir. Kültürlerarası iletişim söz konusu olduğunda da Binbirgece masaları büyük önem kazanmaktadır. Zira, bu metinler Doğu ile Batı arasında, bir ortak hafıza (collective memory) oluşturmuştur.

Geçmişten günümüze yaşamakta olan ve Doğu ile Batı’nın ortak kültürel değeri olan Binbir Gece Masalları, insanlığın ortak mirası ve farklı kültürlerce paylaşılan bir değer olarak, korunması ve geliştirilmesi gereken bir kültür anıtıdır.