Özcan Yüksek
Atlas Dergisi ve UNESCO TMK
Zamanın ele avuca sığmazlığı, ele geçmezliği karşısında insan çaresizdir; lakin bu haline boyun eğmiş, pes etmiş, ümitsizliğe teslim olmuş da değildir. İnsan, zamanın bütün veçhelerine bir kip, bir tutamaç bulduğu dil aracılığıyla onu yakalamaya çalışır, yakaladığını da düşünür; ama zaman asla yakalanmış olmaz, insan ya hep geç kalır ya da erken davranır. Gerçeğin biraz önünde ya da arkasında yarışı bitirir.
Binbir Gece Masalları ile ortaya çıkan ürünlerden biri bu kitap, biri sergi, biri Atlas dergisi yazıları, bir diğeri de ilki Hakikatçi adıyla çıkan ve onu ikincisi ve üçüncüsünün izleyeceği kitaplardır. Hakikatçi’ye ilksöz yazan Mustafa Cemal, insanın zamanla ilişkisine dikkat çeker ve masallara bu bağlamda bir tanım getirir. Der ki, “Dilin şimdiyi, anca şimdi-olmayanla anlatması gibi, masal da gerçeği gerçek-olmayanla, doğruyu uydurulma, varlığı yoklukla, yokluğu varlıkla anlatır. Masalı, başka her zihin etkinliğinden ayıran budur.”
Mısır’da başlayıp sayısız ülkenin topraklarında ve sularında devam eden Binbir Gece Masalları yolculuklarım sırasında, asıl işim bu masalları çözümlemekti. Masalları, masal coğrafyalarında okuyup sırlarını anlamaya çalışmak. Bu çözümlemeleri aktardığım Hakikatçi’de, masalın gerçekliğini ifade etmek için “nerdeyse gerçek” kavramını kullandım. Masalların, büsbütün gerçek olmasa dahi gerçeği anlattığı, rüyaların çok sık başvurduğu simge diline başvurarak insan ruhunun ve davranışının gerçeğini görkemli bir dil ve gerçeklikle anlattığı fikrini ifade etmek için. Zaten insanoğlu yalnızca dili kullanarak büsbütün gerçeği anlatmayı başaramaz. Hatta fotoğrafla bile bunu başaramaz. İnsanın elinden çıktıktan sonra, her şey bir nerdeyse gerçektir.
Binbir Gece Masalları’nın fotoğrafları da böyledir. Masalların içinde geçen coğrafi yerlerde, gerçek dünyada dolaştığım ve oralarda çektiğim için gerçektir. Fotoğrafın kendisi, masalın gerçekçilik duygusunu daha da güçlendirir. Lakin bir yandan da bu yerler, bir masal kitabının gerçeğine aittir. Yani dolaştığım yerlerin haritası, bir hayali gerçek haritadır.
Aslında yalnızca masallarda geçen yerleri, ülke ve şehirleri, çölleri ve denizleri, limanları ve adaları dolaşmadım; kervanımı, masalların kaynaklarına da sürdüm. Zaten masallarda geçen kimi yer isimleri ile masalların anlatıldığı, ilk kez anlatıldığı kaynaklar çoğu zaman çakışıyordu. Bu da masalların “nerdeyse gerçeği”ni arama yolculuğumu anlamlı kılıyordu.
Böylece “nerdeyse gerçek” fotoğraflarla, masalların gerçek dünyadaki yerlerini bugüne kalmış halleriyle göstermeye çalıştım. Özellikle de bu coğrafyalarda, eskiden kalmış olanla, bozulmadan duranla, yani geleneksel, törensel, ayinsel, masalsı olanla ilgilendim. Eskimeyen eskiyle, solmayan renklerle ilgilendim.
Yapmaya çalıştığım, masalları yorumlamak ve bütün insanlık için ortak olan sırlarını açığa çıkartmaktır. Binbir Gece Masalları’nı insanlık kültür tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul etmek gerekir ve bu masallar, muazzam bir simge diliyle şu üç ana anlamda, bugünkü bilimin henüz üzerinde görüş birliğine varamadığı sırları açıklamaktadır: Yaşam-ölüm, aşk ve erginleşme.
Binbir Gece Masalları ile ortaya çıkan ürünlerden biri bu kitap, biri sergi, biri Atlas dergisi yazıları, bir diğeri de ilki Hakikatçi adıyla çıkan ve onu ikincisi ve üçüncüsünün izleyeceği kitaplardır. Hakikatçi’ye ilksöz yazan Mustafa Cemal, insanın zamanla ilişkisine dikkat çeker ve masallara bu bağlamda bir tanım getirir. Der ki, “Dilin şimdiyi, anca şimdi-olmayanla anlatması gibi, masal da gerçeği gerçek-olmayanla, doğruyu uydurulma, varlığı yoklukla, yokluğu varlıkla anlatır. Masalı, başka her zihin etkinliğinden ayıran budur.”
Mısır’da başlayıp sayısız ülkenin topraklarında ve sularında devam eden Binbir Gece Masalları yolculuklarım sırasında, asıl işim bu masalları çözümlemekti. Masalları, masal coğrafyalarında okuyup sırlarını anlamaya çalışmak. Bu çözümlemeleri aktardığım Hakikatçi’de, masalın gerçekliğini ifade etmek için “nerdeyse gerçek” kavramını kullandım. Masalların, büsbütün gerçek olmasa dahi gerçeği anlattığı, rüyaların çok sık başvurduğu simge diline başvurarak insan ruhunun ve davranışının gerçeğini görkemli bir dil ve gerçeklikle anlattığı fikrini ifade etmek için. Zaten insanoğlu yalnızca dili kullanarak büsbütün gerçeği anlatmayı başaramaz. Hatta fotoğrafla bile bunu başaramaz. İnsanın elinden çıktıktan sonra, her şey bir nerdeyse gerçektir.
Binbir Gece Masalları’nın fotoğrafları da böyledir. Masalların içinde geçen coğrafi yerlerde, gerçek dünyada dolaştığım ve oralarda çektiğim için gerçektir. Fotoğrafın kendisi, masalın gerçekçilik duygusunu daha da güçlendirir. Lakin bir yandan da bu yerler, bir masal kitabının gerçeğine aittir. Yani dolaştığım yerlerin haritası, bir hayali gerçek haritadır.
Aslında yalnızca masallarda geçen yerleri, ülke ve şehirleri, çölleri ve denizleri, limanları ve adaları dolaşmadım; kervanımı, masalların kaynaklarına da sürdüm. Zaten masallarda geçen kimi yer isimleri ile masalların anlatıldığı, ilk kez anlatıldığı kaynaklar çoğu zaman çakışıyordu. Bu da masalların “nerdeyse gerçeği”ni arama yolculuğumu anlamlı kılıyordu.
Böylece “nerdeyse gerçek” fotoğraflarla, masalların gerçek dünyadaki yerlerini bugüne kalmış halleriyle göstermeye çalıştım. Özellikle de bu coğrafyalarda, eskiden kalmış olanla, bozulmadan duranla, yani geleneksel, törensel, ayinsel, masalsı olanla ilgilendim. Eskimeyen eskiyle, solmayan renklerle ilgilendim.
Yapmaya çalıştığım, masalları yorumlamak ve bütün insanlık için ortak olan sırlarını açığa çıkartmaktır. Binbir Gece Masalları’nı insanlık kültür tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul etmek gerekir ve bu masallar, muazzam bir simge diliyle şu üç ana anlamda, bugünkü bilimin henüz üzerinde görüş birliğine varamadığı sırları açıklamaktadır: Yaşam-ölüm, aşk ve erginleşme.
Bir kez daha geçmiş, bugüne, gerçeği anlatmaktadır, bilge bir ihtiyar gibi, ama kendi dilinde anlatmaktadır.